Pride etkinlikleri kapsamında Londra’da her yıl olduğu gibi bu yıl da LBGT toplulukları görkemli bir yürüyüş düzenlediler. Peki, Londra’da yaşayan Türkçe konuşan topluluk bu konuya nasıl bakıyor? Ada Ayşe İmamoğlu ile bizim toplumun tabularından biri olan LGBT konusunu konuştuk.
👇
👆
Tuncay
Bilecen
Londra’ya ne zaman
geldin?
Üç yıl önce, 2019 Temmuz’unda
geldim. Medya sektöründe çalışıyordum. Son ana kadar umutlu olmaktan
vazgeçmedim ama cezaevindeki arkadaşlarına mektup yazan, yaptığı işte sürekli
sansüre, tehdide uğrayan biriydim. Bir hava değişikliği ihtiyacı doğdu. Ankara
Anlaşması da bitmek üzereydi. Kaybetmeden, bir deneyelim şansımızı dedik. En
kötü ne olur? Olmazsa geri döneriz, dedik. Üç yıldır buradayız.
Peki ne umdun, ne buldun?
“Rolling coaster” gibi…
Bisiklete binip buraya gelirken hiçbir şekilde endişe duymamak, benim için
muazzam bir şey. Ama bir yandan da çok yalnızlık var. Çünkü İstanbul’da İstiklal’e çıktığım
anda arkadaşlarımla doğaçlama olarak buluşup meyhaneye gitmek, sohbet etmek
vardı. Orada kendimi hiç bu kadar yalnız hissetmiyordum. Bu neden yaşanıyor,
hayatta kalma mücadelesinden mi, bilmiyorum ama İstanbul’da daha
iyiydi. Daha kalabalıktı. Yoğrulduğun topraklar oralar.
Artık buraya alışma süreci başladı sanırım…
İlk geldiğimizde “Göç Günlükleri” adında bir podcast dizisi yaptık. Hatta
şimdi soran oluyor, neden devamını getirmiyorsunuz diye. Çünkü iki yılımız
korkunç bir kâbus içinde geçti. Kalacak yer, Covid süreci vs. her şey o kadar
kötüydü ki… Bizim kötü olmaya, kendimizi kötü hissetmeye vaktimiz yoktu. Yaşam
mücadelesi verdik. Şimdi artık hmm bir dakika oluyor galiba dediğimiz yerde de alışmaktan
çok “eyvah ya yalnızız” şeklinde vurmaya başladı.
Bu hafta Pride Haftası… Aslında söyleşimizin nedeni de
bu… LGBTİ+ nedir?
Lezbiyen, gay, biseksüel, interseks, queer, aseksüel,
plus şeklinde devam eden; aslında insanların kendilerini nasıl tanımladıklarıyla,
yönelimleriyle ilgili bir durum… Atanmış cinsiyetlerinden başka kendi
yönelimleriyle ilgili bir çatı LGBTİ+… Bununla ilgili Türkçe kaynak olarak
birçok yerden artık doğru bilgilere ulaşmak mümkün. Kaos gl, spot,
Lambdaistanbul bu sivil toplum örgütleri yıllardır bu konuda çalışmalar
yapıyor. Ben de Lamdaistanbul’da çalıştım, sonra mahallede LGBT diye bir proje
yürüttüm. Biz yazılı olarak bir tarih oluşturduk Türkiye’de. Örneğin Kaos
Gl’nin 25 yılı aşan bir tarihi var. Onlar hem arşivlerini çok sağlam tuttular
hem dernekleşmenin önemini ortaya koydular hem de yapısal olarak akademik,
sanat, kültür bütün bu üretim dallarını tek bir çatı altında toplayabildiler.
Aktivist olarak İstanbul’da bir mücadelenin içinden geliyorsun. Orada bir
tarihin var. Buraya göç ettikten sonra buradaki toplulukla nasıl bir bağ kurdun?
İstanbul’da sahanın ortasındayken mücadele etmek biraz bir gazeteci olarak alet
çantasıyla hareket etmek gibiydi. Belgeselciyim. Bundan dolayı bu mücadele
biçimini çok net oturtabiliyorum kendi içimde. Temelde “herkes için özgürlük”
ve “herkes istediği hayatı yaşasın” mottosuyla yola çıkan ama tabii ki 1950’den
bu yana dünya üzerinde kazanımları olan bir hareketten söz ediyoruz. Türkiye’de
de bence mücadelesi çok yükselmeye başladı. İstanbul’da son Pride’ta yapılan
saldırılar da gösteriyor ki aslında biz bir alan yaratmışız. Mücadelemiz bir
yerde anlam bulmuş. Yalnız değiliz, yanlış değiliz. Dolayısıyla destekçilerimiz
çok… Ailelerimiz destek olmaya başladı. Bu güçlü bir sese dönüştü.
Londra’da, yani
burada çok büyük bir tarih var. Burada Pride etkinlikleri bir aya yayılmış
durumda. Şirketler bile bunu kutluyorlar. Bunun politik tarafını tartışabiliriz
ama ben bir yokluğun içinden geldiğim için her yerde gökkuşağı bayrağı görmek, “safe space”lerin oluşturulduğunu görmek bence muazzam.
Gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum; herkes ne kadar özgün ve kendine has diye… Londra’da
Pride yürüyüşünde polisler yüzlerini gökkuşağının renklerine boyayıp
katılımcılarla birlikte yürüyorlar. Böyle bir şey aslında tam da. Buradaki
politik altyapı da bu… Tek tipten öte bir şeyden bahsediyoruz. Burada o
gökkuşağı renklerinin cıvıl cıvıllığını toplumsal hayatta da görüyoruz. Ancak
hayatlarında sadece bir renk görmek isteyenler için ürkütücü bir durum tabii…
Burada her şey çok güllük gülistanlık mı?
Değil. Burada da çok fazla homofobik saldırılar oluyor.
Ancak sıfır tolerans gösteriliyor. Önemli olan da bu. Çünkü sen en nihayetinde
dayak da yiyebilirsin, şiddete de uğrayabilirsin, tacize, tecavüze de
uğrayabilirsin ama bunlarla ilgili sıfır tolerans var. Yani hukukun işlediği
bir yeri görebiliyorsun. O yüzden buna güvenebiliyorsun.
Peki, Londra’da
yaşayan Türkçe konuşan toplumu bu konuda nasıl değerlendiriyorsun?
Geldiğimde çok umutluydum. Buradaki bütün demokratik
altyapıların da buna hazır olduğunu düşünüyordum. Çünkü tırnak içinde
demokratik bir altyapı kurmuşlardı. Bütün bu kurdukları yapıda bunu atlamış
olmaları bende bir şok etkisi yarattı. Sonra dedim ki, “hayır
ya, yirmi yıldır mücadele veriyorum. Şimdi Londra’da da
mı buna devam edeceğim?” Çok
kızdım. Çok öfkelendim. Ama sonra -bu insanın yaşamsal olarak kendi içindeki
dürtüsü- “hayır, ben yapmazsam, kim yapacak?”
demeye başlıyorsun. Biraz buradan yola çıkarak, kurumlara gidip ailelere LGBT
çocuklarınızla nasıl konuşmanız gerekiyor, açılırlarsa nasıl tepki göstermeniz
gerekiyor, ne yapmanız gerekiyor şeklinde çalışmalar yaptık. Yani çocuğunuz
özendiği için ya da Netflix izlediği için eşcinsel olmaz. Bunları o kadar ABC’den başlayarak anlatıyorum ki bazen kendi bildiğim
şeyleri de unuttuğumu fark ettim. Bir yandan da okuma yapıyorum. Dolayısıyla
bizim toplum bu konuda çok geride.
Nasıl örnekleyebilirsin bunu? Çocuklarını kabul
etmiyorlar mı?
Hiç konuşmuyorlar. Daha kötüsü yok sayıyorlar. Öyle bir
şey yokmuş, olamaz, bizim başımıza gelmez gibi bir tavırla yaklaşıyorlar. Bu
yüzden çocuklar çok kayıplar. Ben kurumlara çok fazla girip çıktığım ve
olabildiğince çok dillendirdiğim için artık queer gençler bir şekilde
bana ulaşmayı öğrendiler. Bir şekilde onlarla iletişim kurmayı başarabildim.
Aileye açılmak çok ciddi bir şey… Bu bir süreç… Bunun bir
destekle yapılması gerekir. O yüzden bütün bunları anlatıp önce çocuklara
destek olmaya başladım. Derman’da da bunu
sürekli anlatıyorum: “Lütfen,
aileleri eğitmemiz gerekiyor. Bu konuda ciddi bir eksik ve talep var.”
Bu toplumda gençlerin intiharları konuşuluyor, uyuşturucu
ve çete sorunu konuşuluyor. Ama bu konu konuşulmuyor değil mi?
Evet, çünkü bir yerde hiç dillendirmezsek hiç
olmayacakmış gibi davranılıyor. Bu en kolay yol. Bunu kurumlar da böyle
yapıyorlar. Ben de direterek eğitim seminerleri hazırlıyorum ve olabildiğince
çok insana ulaşmaya çalışıyorum. Bu görmezden geleceğiniz bir şey değil. Bir
insanın varlığını reddedemezsiniz. Çocuğunuzun varlığını reddedemezsiniz. Böyle
bir şey yok. Örneğin şu anda bir arkadaşımız evlendirilmeye zorlanıyor. Bunu
İngiltere’de yaşıyor olmak bence çok
acı. Bunu yabancı LGBT+ kurumalarına anlattığımızda, “nasıl
zorla evlendiriliyor?” diye soruyorlar. Kafalarında böyle bir kültür yok. En
fazla aile reddediyor ve görüşmüyor. Hikâye burada bitiyor. Bizdeki hikâyeler
daha travmatik. Öldürülebilirsin, şiddet görebilirsin ve zorla
evlendirilebilirsin.
Bu toplumsal tutum değişikliğini aileden başlayarak nasıl
gerçekleştireceğiz?
Aileleri suçlamıyorum. Örneklere ihtiyaçları olduğunu
biliyorum. Kafalarındaki o imaja ilişkin örnekler gördüklerinde bu sefer
gardlarını indirip sorular sormaya başlıyorlar. Her zaman şunu söylüyorum.
Yanlış da olsa bana sorular sorun. Yanlışları düzeltebiliriz, ama sonunda
çocuğun intiharı var. Bunu engelleyemeyiz. O yüzden de siz sorularınızı sorun,
ben de cevaplandırayım. Bazen öyle sorular geliyor ki şok geçiriyorum. “Bunu atlatabilmem için bana on dakika verin” diyorum.
Yapacak hiçbir bir şey yok. Ben de maruz kalıyorum o şiddet diline ama bu kadar
çalışmanın içinde kotarabiliyorum biraz zorlansam da… Tek motivasyonum buradaki
queer çocuklar ve gençler… Birini bile kaybetsek, -ki kaybettik, trans
bir arkadaşımız intihar etti- çok harap oldum. Ondan sonra zaten hızlanmaya
başladım.
Türkiyeli LGBT grupları kurmaya çalışıyoruz. Bunlardan
biri Mezopotamya Anatolian Queer for Azadi (MAQFA). Ama dediğim gibi daha
çalışkan, daha örnek teşkil eden, kurumların içine girmekten korkmayan
insanlara ihtiyacımız var. Bazen “yeni gelen
Ankara Anlaşmalılar çok ukala” gibi laflar duyuyorum. Bunlara hiç bakmıyorum.
Ben herkesin hikâyesinin çok kıymetli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu ülkeye
otuz yıl önce gelenler çocuklarını tekstil atölyelerinde büyütmek zorunda
kaldılar. Parmak uçları yara bere içindeydi. Bu hikâyeyi görmezden gelirsek
asla bu insanlara ulaşamayız. O hikâyeyi göreceksin, o katranlaşmış yapıyı
göreceksin, hepsinin üstesinden gelebileceğine de inanacaksın. Hedef bu. Çünkü
herkesten sorumluyuz.
Gelelim sizin örgütünüze…MAQFA’nın açılımı nedir? Ne zaman kuruldu, neler
yapıyorsunuz?
MAQFA… Mezopotamya Queer for Azadi… Ben geldiğimde kurulmuştu. Kendi
içlerinde bir dayanışma grubuydu. Sonra ayrılan arkadaşlar olmuş. Ben
geldiğimde kurulu bir düzen vardı. Henüz hâlâ elle tutulur bir üretime geçmiş
değiliz. Bunu bir özeleştiri olarak sürekli dile getiriyorum. Birey olarak benim
bir şey yapmamın bir anlamı yok. Hep birlikte bir şeyler yapmak durumundayız.
Hep birlikte ilerlemek zorundayız. “Kurtuluş yok tek başına!”, böyle bir özet
var hayatımızda. Bunu hep söylüyorum. Biraz da zorluyorum galiba ama dediğim
gibi özellikle bu İstanbul Pride’a ilişkin yaptığımız açıklamanın ardından
insanlar çok ulaştılar bizlere. Dolayısıyla oradan bile bir etkileşim oldu.
Yatay bir örgütlenmeye sahibiz, herkes işin bir ucundan tutacak tabii. Ama
yatay örgütlenmelerin de böyle bir zorluğu var.
Bundan sonrası için neler düşünüyorsunuz? Yakın zamanda Pride var, oraya
katılacaksınız sanırım.
Evet. Pride’ta İstanbul’da yaşananlara dikkat çeken bir pankart
taşıyacağız. Kortej yürüyüşüne çok inanmayan arkadaşlar da alternatif bir
yürüyüş yapacaklar. Her yerden yürüyoruz gibi olacak… Ne kadar fazla yerde
görünürlüğümüz olursa insanların gelip bize ulaşacağını düşünüyoruz.
MAQFA olarak önümüzdeki sürece ilişkin tam olarak bir yol haritası çizmiş
değiliz. Ben kişisel olarak Gik-Der’le görüştüm. Gik-Der ve Sosyalist Kadınlar
Birliği ile birlikte bir eğitim formu oluşturmayı düşünüyoruz. Gik-Der’in
çatısında eylül ayında böyle bir planlama yapılıyor ama MAQFA olarak şu an attığımız
bir adım yok. Gik-Der’de bir destek hattı açmayı planlıyoruz.
👉Söyleşiyi Spotify'dan dinlemek için tıklayın
* Bu röportaj ilk defa 8 Temmuz 2022 tarihinde Olay gazetesinde yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok
Yorum Gönder