Kuzey Londra’da yaşayan Çağrı Oral, kızı Zehra’ya her akşam kendi zihninden hikâyeler anlatıyordu. Kızı anlattığı hikâyeleri çok beğenince diğer çocuklar da sever diye “The Little Girl with a Big Heart” isimli bir kitap yazdı. Yola çıktığı illüstratörle yaşadığı anlaşmazlık nedeniyle çizim işi yarıda kalınca 6 yaşındaki kızı “Anne sen üzülme kitabın resimlerini ben çizerim!” dedi ve ortaya bu tatlı ve duygusal resimli çocuk kitabı çıktı.
Fotoğraflar: Deniz Kavalalı |
Halil Yetkinlioğlu
İngilizce olarak Londra merkezli yayınevi
Press Dionysos tarafından okuyucuyla buluşturulan kitabın yayımlanma hikâyesi
de gerçekten çok ilginç! The Little Girl with a Big Heart’ı yazan Çağrı Oral ve
resimleyen Zehra ile kitabın ortaya çıkış serüveni hakkında sohbet ettik.
Bu sizin ilk çocuk kitabınız? Çocuk kitabı
yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Ben çok uzun yıllar Türkiye’de reklam
yazarlığı yaptım. Birçok ünlü markanın reklam kampanyalarında yaratıcı ekipte yer
aldım. Ayrıca üniversitede sinema okudum. Dolayısıyla yazma eylemini farklı bir
kulvarda zaten gerçekleştiriyordum. Yayınlanmış öykülerim de var. Sözlü yazılı hikâye
anlatmayı seven biriyim. Hikâyenin etkisine çok inanırım. Çocuk kitabı konusuna
gelince asıl itici güç kızım oldu. Ona hikâyeler anlatıyor, kitaplar okuyor, masallar
uyduruyordum. Bildiğimiz klasik masalların beğenmediğim bölümlerini
değiştiriyor, adapte ediyordum. Ama çoğunlukla uyduruyordum ve kızımın çok
hoşuna gidiyordu anlattıklarım. Bir gün dedim ki ya ben her akşam uyku saati
değişik değişik hikâyeler uyduruyorum doğaçlama, bunu kâğıda döksem ya. Kızım
seviyorsa diğer çocuklar da sevebilir. Sonra bir akşam bilgisayarın başına
oturdum ve yazdım.
Peki, The Little Girl with a Big Heart’ın hikâyesinin
çıkış noktası ne?
Aslında bu öykü için gerçek hayattan
alınmıştır desem çok yanlış olmaz. Tamamen kızımdan esinlendim. Kitap, küçük
bir kızın koşarken birden durup kalp atışını duyup çocuk merakıyla yüreğine
yolculuğunu anlatıyor. Mesela anneannesi kızım Zehra’yı bahçede salıncakta
sallarken kızım “ben kelebek oldum ben kelebek oldum” demişti ve bunu hikâyemde
kullandım. Zehra ne zaman bir kedi görse çok mutlu olur ve onları beslemek
şefkat göstermek ister bu da kitapta yer alan bir bölüm. Çocuklar o kadar doğal
ve etkileyici ki onlardan ilham almamak ne mümkün! Benim esinlenmem de bana bu hikâyeyi
yazdıran şey oldu.
The Little Girl with a Big Heart İngilizce bir
kitap. Neden anadilinizde değil de İngilizce yazdınız kitabı?
Onun da hikâyesi enteresan. Ben aslında hikâyeyi
önce Türkçe yazdım. Hatta ismi “Kalbinin Derinliklerine Giden Kız”dı. Sonra
Türkiye’de üç farklı yayınevine gönderdim dosyayı. Hepsi reddetti. Bunun
için de çeşitli gerekçeler sıraladılar. Örneğin, biri “hikâye çok güzel ve
samimi” dedi. Çok sevindim. “Ama basamayız” dedi sevincim kursağımda kaldı. “Neden?”
diye sordum. “Ya sosyal medyada çok takip edilen biri ya da aktiviteler
düzenleyen ünlü bir öğretmen olmanız lazım” dedi. Dedim ki “bu saatten sonra
öğretmen olmam zor.” Güldük beraber. Bir diğeri “kâğıt çok zamlandı, maliyetler
arttı” dedi. Öbürü de benim ritim olsun, metne şiirsellik katsın diye
kullandığım tekrarları fazla buldu. Oysaki bir sürü yabancı çocuk kitabında bu
tarz tekrarları görmüş ve okumuştum.
Türkiye’deki yayınevleri tarafından
reddedilmek sizi nasıl etkiledi?
Ben aslında çok çabuk demoralize olan
biriyimdir. Oldum da. Demek ki hikâyem o kadar da güzel değil diye düşündüm.
Neyse ki etrafımda edebiyat dünyasından yazar çevirmen ve çocuk kitapları
konusunda bilirkişi diyebileceğimiz insanlar vardı. Onlara reddedildiğimi
anlattığımda yazar arkadaşım “Türkiye’de yayınevlerinde de çeteleşme yok mu
sanıyorsun” dedi. Diğer konusunda uzman arkadaşlarım da hikâyemin iyi olduğu
konusunda beni ikna etti. Ve ben de ikna olmuş olmalıyım ki Türkiye olmadıysa
Dünya olur deyip oturup hikâyeyi İngilizceye çevirdim. Anlayacağınız bana kendi
dilimde bir hikâye kitabı çıkartmadılar. :)
Sonrasında süreç nasıl gelişti?
Ben metni İngilizceye çevirdim ama edebi
çeviri bambaşka bir şey. Türkçedeki müzik ve ritimli formu yakalamak her
İngilizce bilenin yapacağı şey değil. Bir arkadaşım beni Özge Çalık Spike ile
tanıştırdı. Özge zaten Türkçeden İngilizceye çeviriler yapan çok başarılı bir
çevirmen. Eşi Matt de Edinburgh Üniversitesi Dil Bilimi Bölümü’nde kürsüsü olan
bir akademisyen. Onlara gönderdim metni. Özge de Matt de çok beğendiler metni.
Yalan yok, özellikle Matt’in bana videolu bir görüşmemizde Türkçe olarak hikâyeyi
çok beğendiğini söylemesi beni çok cesaretlendirdi. Sonra Özge çeviriyi yaptı
bana gönderdi metni bir okudum. İnanamadım. Öyle bir dokunmuş ki hikâyeye bazı
kelimeleri o kadar özenle seçmişti ki çok etkilendim. Benim Türkçede yapmaya
çalıştığım müzikli anlatımı o İngilizce yapmıştı. Hatta İngilizcesi
Türkçesinden daha etkileyici oldu diye bile düşündüm.
Peki, kitabın İngiltere’de basımı nasıl oldu?
Çizer bir arkadaşım hikâyeyi çok beğenmişti.
Beraber yola çokalım dedim. Çünkü hikâyenin yanında görseller olduğu zaman yayınevlerini
ikna etmek daha kolay olur diye düşünüyordum. Nitekim öyle oldu. Sunum
dosyasını birkaç görselle birlikte gönderdim. Press Dionysus çok kısa sürede
yanıt verdi. Ben bu kitabı basarım dedi. İmzalar atıldı.
Kitabın illüstrasyonlarını kızınız yaptı, buna
nasıl karar verdiniz?
Kitabın yayınlanmasına çok az bir zaman kala
çizer arkadaşımla yollarımızı ayırmak zorunda kaldık. Çizdiklerini çok
beğenmiştim ve benimsemiştim ama bazen ilişkileri yönetebilmek zor olabiliyor.
Çok üzülmüştüm çünkü kitapla ilgili özellikle yayıneviyle anlaştıktan sonra çok
hayal kurmuştum. Umut bağlamıştım. Kitabın çıkmasına çok az kalmıştı ama ortada
çizimler yoktu. Çok üzgün olduğum anda kızım Zehra geldi yanıma ve “Ağlama
anne, üzülme kitabın resimlerini ben çizerim hem de çok güzel çizerim” dedi. Altı
yaşındaydı o zaman ve hayatım boyunca o anı unutmayacağım. Ve hemen bir kalem kâğıt
alıp bana nasıl şeyler çizebileceğini gösterdi. Sonra gerçekten düşündüm kitap
küçük bir kızın kalbine yolculuğunu anlatıyor. Kız kalbine gidiyor ve yüreğinde
gördüklerini resmediyor. Çok güzel örtüştü hikâyeyle. Yayımcıyı aradım. “Çok
iyi fikir Çağrı” dedi. “Hiç acele etme, zaman problemin yok; çünkü insan her
zaman kitap çıkaramıyor” dedi. Çok rahatladım. Minnettarım. Zehra üzerinde
zaman baskısı oluşsun istemedim. Böylelikle kızım kitabın illüstratörü oldu. İyi
ki de öyle oldu.
Zehra için süreç nasıl geçti?
Uzun zamana yaydık çizimleri. Bazen iki hafta
bir şey çizmedi. Ben ona paragraf okudum, o zaman ben buraya şöyle bir şey
çizeyim dedi çoğunlukla… Benim de müdahalelerim oldu zaman zaman. “Acaba şuraya
bir de pusula mı çizsen” dedim mesela… Bana “Sen karışma anne, bu kitabın
çizeri benim demişliği” de var ayrıca… İşi sahiplendi gerçekten ve sorumluluk
hissetti ve beğenmediği çizimini olmadı bu diyerek yırtıp attı. Ben de
hayretler içinde onu izleyip kızımla gurur duydum.
Kitap ile ilgili ilk tepkiler nasıl?
Aslında Zehra’nın çizimleri hikâyenin önüne
geçti. Kitabın yazarı olarak kendimi ikinci planda hissediyorum (gülerek). Bu
da beni çok gururlandırıyor. Örneğin bir çocuk terapistinin yorumu geldi şu an
aklıma. “Tam bir terapi kitabı hem çok güçlü mesajı var hem de bu mesajı çok
yalın bir şekilde veriyor” dedi. Çok hoşuma gitti. Okuyan herkes çok beğeniyor.
Zehra’nın hayranları bir hayli fazla. Sık rastladığım bir başka yorum da bu
sadece bir çocuk kitabı değil, büyükler de okumalı. Evet doğru zaten biz
yetişkinlerin çocuk kitaplarından öğreneceği çok şey var. Büyüdükçe unuttuğumuz
şeyler hatırlatıyorlar bize çünkü.
Zehra sen nasıl çizmeye karar verdin?
Zehra: Annemin kitabını ilk çizen kişi
bıraktı. Annem çok üzüldü. Ben de “Ben çizerim anne” dedim. Annemin üzülmesini
istemedim.
Peki nasıl çizdin kitabı?
Zehra: Çok eğlenerek çizdim. Çizerken annem
bana hangi konuyla ilgili çizeceğimi okudu. Ben de aklıma gelenleri çizdim.
Kitapta en çok sevdiğin bölüm hangisi?
Zehra: Bir tane et yiyen bitki çizdim. Kızın
elinde kalpten balon var. Ben en çok o sayfayı beğendim.
Hangi boya kalemlerini kullandın?
Zehra: Kuru kalemlerle çizdim. Annem bana yeni
illüstrasyon kalemleri aldı.
Çizerken en çok neyde zorlandın?
Zehra: Kızı her sayfada aynı çizmem lazımdı.
Başka kişi olduğunu zannetmesinler diye.
Anne ve kız çok güzel bir işe imza attınız.
Çok güzel bir duygu olmalı…
İnanılmaz. Tarifi yok. Her şeyden önce çok
kıymetli bir anı ikimiz için de. Bir de şöyle güzel bir yanı var bu kitabın. Bu
ülkede bandrollü bir kitap yayınladığınızda başta British Library olmak üzere
ülkenin çok önemli kütüphanelerine kitabı yollamanız gerekiyor ve kitap
arşivleniyor. Yani yıllar sonra Zehra’nın torunu British Library’e gitse The
Little Girl with a Big Heart’ı bulup okuyabilecek. Bunu ilk duyduğumda çok
etkilendim. Dünyaya dikili bir ağaç bırakmışız gibi geldi.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Teşekkür etmek isterim. Başta kızıma. Beni yüreklendiren
arkadaşlarıma, Kitabın sanat yönetmenliğini yapan arkadaşım Jülide
Lokman’a, editör ve çevirileri yapan Özge Calik Spike’a, yayınevim Press
Dionysos’a, emeği geçen herkese.
Bu kitap gönüllü olarak saatini, emeğini,
çocuğuyla geçireceği vakti bu öykü için özveriyle paylaşan ve beni
yüreklendiren kadın arkadaşlarım sayesinde gerçekleşti. Kadın dayanışmasının
güzel bir örneği oldu. Buradan teşekkür ediyorum hepsine.
https://pressdionysus.com/product/the-little-girl-with-a-big-heart-cagri-oral/
Hiç yorum yok
Yorum Gönder